12/31/2016

Gül Motifleri ve Hz. Peygamber Sevgisi

Etiketler

Gül Motifleri ve Hz. Peygamber Sevgisi

“Gül,” Farsça’dan dilimize geçen güzel kokusu ve rengiyle çağlardan beri insanları derinden etkilemiş önemli bir çiçek ve semboldür. Nitekim gül, Türkler tarafından eski devirlerden beri bilinmekte olup edebiyatta çokça kullanılan motiflerden biri olmuştur. Onun hakkında Hint efsanelerinde ve eski Yunan kültüründe pek çok hikayeler vardır. Fakat bizim kültürümüzdeki yeri, diğer kültürlerden çok farklıdır. Dolayısıyla gül, her şeyden önce İslam sanatında en yaygın kullanılan bir çiçek motifi sembol olarak olarak yerini almıştır. Böylece tarih boyunca kitap, kumaş, seramik, duvar resmi ve benzeri pek çok eserde en çok kullanılan bezeme unsuru olarak devam etmiştir.

Gül kelimesinin Arapça karşılığı ise • “verd” dir. Özellikle tasavvuf erbabı bu kelimeden de çeşitli işaret ve manalar çıkarmışlardır. Mesela “verd” kelimesinin vav’ı Hz. Peygamber’in veliliğine, ra’sı onun raûf ve rahim oluşuna, dal’ı ise davetçiliğine işaret sayılmıştır.

Yine tasavvuf ehlinin güle yaklaşımı sadece bu yorumlarla sınırlı kalmamıştır. Bilakis onlar Hz. Peygamber’e olan sevgi ve bağlılıklarını, sosyal hayatlarının içerisinde güle verdikleri farklı vurgular ile anlatmaya çalışmışlardır. Nitekim tarikat kisvesi olan taçların tasarımı genelde gül merkezli oluşturulmuştur. Bundan dolayı bazı tarikatlarda tacın aldığı isim; “Kadiri Gülü, Halveti Gülü ve Eşref Gülü” şeklinde isimlendirilmiştir. Zira bununla derviş adeta Hz. Peygamber’in hayat tarzını, öğütlerini ve öğretisini başının tacı ettiğini ihsas ettirmek istemektedir.

Rivayet edilir ki, Hz. Ali son nefesini vermeden önce Selman’dan1 bir deste gül istemiştir. Selman bir deste gül getirmiş, Hz. Ali bunu koklamış ve sonra ruhunu teslim etmiştir.

Bu sebepten olsa gerek Mevlevî ve Bektaşîler, üzerlerine giydikleri hırkayı, “Deste Gül” adıyla anmaktadırlar. Onlar bu giydikleri hırkayla ölümü simgelemek istemektedirler. Nasıl bir deste gülü kokladıktan sonra “ilmin kapısı” olarak nitelenen Hz. Ali ruhunu teslim etmiş ise, dervişlerin üzerlerine attıkları hırkaya da insanın son anını hatırlatmada ve ikazda bulunmaktadırlar. Böylece derviş, her anı, her demi ölüm gerçeği ile yaşamış olmaktadır.

Yine gül kelimesinin Osmanlıca’da (Eski Türkçe’de) yazılışı Arap harfleriyle “• ” şeklinde “kef” ve “lam” harflerinden oluşmaktadır. Bazı eserlerde buradaki “kef” ve “lam” harflerine bir kısım sembolik manalar da yüklendiğine şahit olmaktayız. (Bkz. Derviş İbrahim el-Eşrefî, “Risale-i Gûl âbâd”) Buna göre “Gül” kelimesinin baş harfi olan “kef” Zümer suresinin 36. ayetine işaret olduğu, “lam” harfi ise, Şûrâ suresinin 19. ayetine işaret ettiği kabul edilmektedir. Zira Zümer suresinin 36. ayeti “Allah kuluna kafi değil mi?” şeklinde geçmektedir. Şûrâ suresindeki 19. ayetinde ise  “Allah, kullarına çok lütufkardır, dilediğini hesapsız rızıklandırır” şeklinde belirtilmektedir. Dolayısıyla bu ayetlerin işaret ettiği manalar bazı gönül dostları tarafından şöyle yorumlanmaktadır. Kullarına çokça lütüfkar olan Allah, onları tevhid hakikatlerini öğretmek üzere gönderdiği Hz. Muhammed (s.a.v) ile hesapsız rızıklandırmıştır. Bu bakımdan Allah kuluna kafi değil midir? Yine Allah, kulunu öyle bir öğretici ile onurlandırıyor ki kendi isimlerinden raûf (çok şefkatli) ve rahîm (pek merhametli) sıfatlarını bu yüce öğreticiye veriyor. Nitekim bu isimlerin Hz. Peygamber’e verilmesini Kur’an-ı Kerim’de açıkça şöyle görmekteyiz. “Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı raûf (çok şefkatli), rahîm (çok merhametlidir).” Aynı zamanda Allah’ın isimlerinden olan “Raûf” ve “Rahîm” vasfı peygamberlerden yalnız Hz. Peygamber’de tezahür etmektedir. Dolayısıyla onun şefkat ve merhameti bir millete değil kendisini seven tüm mü’minlere yansıyacaktır.

Yine gül, bizim divan edebiyatımızın şiirlerinde sıkça kullanılmaktadır. Bu edebiyatımızda gül, goncasıyla, açılışıyla, yeşil yapraklarıyla, seher vakti bu yapraklara düşen çiğ taneleriyle, hatta dikeniyle, fidanıyla ve renk renk çeşitleriyle gazelleri ve kasideleri süslemektedir. Bu bakımından gül, teşbih, istiare ve mecaz gibi edebi sanatlarda anlamı genişletilerek kullanılan en önemli unsurlar arasındadır. Dolayısıyla her bir divan edebiyatı adeta birer gül bahçesine benzemektedir. Buna göre gül, her şeyden önce bütün güzellikleri kendisinde toplayan bir sevgilidir. Ayrıca gülün goncası tevhidi, açılmış hali kesreti (toplumu) temsil eder. Yine gülde goncanın, halvet halini, Hak ile baş başa olma halini, açılmış gülün ise can sırrını açığa vurmayı sembolize ettiği düşünülmektedir. Bununla birlikte gül, ömrünün kısalığı dolayısıyla dünya hayatının faniliğine de ayrı bir işaret sayılmaktadır. Bu açıdan gül, ebedî olan öbür hayata hazırlanmayı tembih ve ikaz eden güzel bir kokudur.

Bütün bu yorumlardan öte gül, ilahi güzelliğin ve bu güzelliğin işareti olan Hz. Peygamber’in simgesi kabul edilmiştir. Görüldüğü gibi edebiyatımızda Hazreti Peygamberin güzelliği gül olarak tasvir edilmiş ve gül olarak anlatılmaya çalışılmıştır. Mesela şair, Hz. Peygamberi “gül” olarak tasvir ederken şöyle anlatmaktadır:

Güle geldi gülerek gülleri güldürdü o Gül,

Gül güler miydi güle gülmese gülzara o Gül?

Bu beyitte Şair, etrafa güzel kokular saçan gül bahçesindeki bu güllerin mütebessim bir gül bakıcısı tarafından yetiştirildiğine işaret etmektedir. O mütebessim çehre ise şüphesiz Hz. Peygamber’dir (s.a.v). Dolayısıyla şiirlerde güle hayat ve koku veren kaynağın Hz. Peygamber olarak görülmesi, gülün toplumumuzdaki değerini bir kat daha attırtmaktadır. Nitekim hayat; koku, renk, ışık ve sesten ibarettir. Dolayısıyla bütün bunlar gül bahçesinde en güzel şekilde bulunmaktadır. Zira koku gülde, renk gülde, ışığın kaynağı olan güneş burada bir başka tezahür etmektedir.

Hatta örfümüzde “Gül koklama” sevap olarak kabul edilmektedir.

Güzel sesin sembolü olan bülbül de yine gül bahçesinde öttüğü zaman başka olur.

Ancak dünyada dikensiz gül bulmak mümkün olmadığından bülbül de zaman zaman “Gülü seven dikenine katlanır” diyerek teselli bulmaktadır.

Bununla birlikte gül ile diken ayrıca şunu hatırlatmaktadır. İman ile küfür, iyilik ve kötülük, kolaylık ile zorluk, dost ile düşman devamlı bulunmakta ve hayat zıtlıklarla doludur. Zira eşya zıddıyla bilinir. Dolayısıyla insan rehavete ve gaflete düşmemelidir. Yine Müslüman Türk toplumu gül şerbeti içildiğinde salavat okumayı gelenek haline getirmiş, Mevlit törenlerinde en nadide ikram olarak gül suyu vermeyi adet haline getirmiştir. Hatta geleneğimizde gülabdanlar (gül suyu şişeleri) ve gülbanklar (gül sesi veya belli bir makamla okunan dualar) olarak çeşitli faaliyetler geliştirilmiştir. Nitekim Fuzuli (ö.963/1556) Hz. Peygamber’e olan aşkını ve ona bağlılığını meşhur “Su kasidesi”nde dile getirmiştir. O Bağdat gibi susuz bölgelerde insanın suya olan ihtiyacını, manen hayatın devam etmesi için Peygamber’e olan ihtiyacına teşbih etmiştir.

Hüsn-i hat sanatında da gül şeklinde tasarlanmış levhalardan hilyeler yer almaktadır. Hilye, sözlükte “zinet, kolye” anlamına gelmektedir. Türk İslam kültüründe ise, hüsn-i hatla yazılmış Hz. Peygamber’in vasıflarını anlatan levhalar demektir. Bunlara Verd-i Muhammedî veya Gül-i Muhammedî denilir. Dal ve yapraklar ortasında açılmış tek gülün üzerinde “Muhammed” yazısı, yapraklarında da “Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin ve aşer-i mübeşşere” gibi isimler bulunmaktadır. Diğer yapraklarında ise, en uçtaki yaprakta Hz. Aişe’nin olmak üzere Hz. Peygamber’in pak zevcelerinin isimleri yer almaktadır. Kalan kısımlarda ise Ashab-ı Kehf’in adları ve dört halifenin hususiyetleri zikredilir. Buradaki gülün üzerinde altın hatla şunlar yazılır: “Kim Peygamber Efendimizi vasfetmek isterse şöyle desin:  “Rasulüllah (s.a.v) insanların en güzeliydi. O ne aşırı uzun, ne de kısa idi. Onun rengi ne bembeyaz ne de esmer idi. Saçları ise ne kıvırcık ne de düzdü.” (bkz. Müslim, Fezail, 93; Muvatta, Sıfatu’n-Nebi, 1)

İşte her yönüyle mükemmel bir insan. Dolayısıyla Peygamberimiz bir beşer ve insandır.  Fakat fazilet olarak tüm beşerin üstündedir. Ne güzel tarif edilmiş: “İnnehû beşerun veleyse ke’l-beşeri - velâkinnehû yakutetün fi’l-haceri” O beşerdir, insandır. Fakat yalnız yiyip içen beşer gibi değildir. Zira o, taşlar arasındaki “yakut taşı” gibi çok kıymetlidir.

Görüldüğü gibi Hz. Peygamber’i tanıma ve tanıtma konusunda Müslüman Türkler diğer milletlerde pek görülmeyen bir şevkle edebiyata ve kültüre bu sevgiyi en güzel şekilde aktarmışlardır.

O halde mutlak güzel olan Allah’ı sevmek, o güzelliğin kemal derecede yansıdığı Peygamber’i sevmekten geçer. Keza Peygamber’i sevmek onun yolunda olmak ve o uğurda sıkıntılara katlanmak demektir. Nitekim Şair Fuzulî gül için katlandığı meşakkati (dikeni) şöyle anlatır:

Yâr içün ağyare minnet etdüğüm aybeyleme

Bağ-bân bir gül için min hare hizmetkar olur.

“Sevgili için düşmana (yabancılara) minnet ettiğimi (boyun eğdiğimi) ayıplama. Çünkü bahçıvan bir gül için bin dikene hizmetkâr olur.”

Demek ki iyi gül yetiştirmek onun dikenine, zahmetine katlanmaktır. Bu da gülün zamanında bakımı demektir. İnsan hayatındaki gülün dikenleri ise öncelikle nefsin arzuları ve hayattaki zorluklardır. Nitekim hadiste cennetin meşakkatlerle kuşatıldığı belirtilir. (Bkz. Buhari, Rikak, 28) Dolayısıyla günümüzdeki bu çorak iklimde iyi bir gül nesli yetiştirmek de ayrı bir meşakkat ve dikendir. Bu dikenlere katlanılabildiği, Kur’an ve sünnet ölçüsüne uyulabildiği takdirde güzel güller elbette yetiştirilebilir. Nitekim Hz. Peygamber saadet asrında bu gülleri yetiştirmiştir. Bu sevgi suyuyla yetişen güller o dönem insanlığı karanlıktan kurtarmış aydınlığa çıkarmıştır.

Dipnot: 1) Burada ismi geçen Selman’ın, Selman-ı Farisi olduğu bazı kaynaklarda zikredilmektedir. (Bkz. T. Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, XIV, 221) Oysa Selman-ı Farisi h. 36 yılında Hz. Ali’den önce vefat etmiştir. Hz. Ali ise H. 40. yılda vefat etmiştir. Dolayısıyla buradaki Selman, meşhur sahabi Selman-ı Farisi olamaz.

Benzer Yayınlar

Daha iyi bloglar için faydalı bilgilerin yanı sıra blog sitelerine katkıda bulunmak temel amacımızdır. Teşekkürler.

Blogger
Disqus
Yorum Ekle

Hiç yorum yok

Gül Motifleri ve Hz. Peygamber Sevgisi; hakkında görüşlerinizi bizimle paylaşın. Teşekkürler.